Anasayfa / Türk Tarihi / Osmanlı Tarihi / Osmanlı Kuruluş Dönemi / Osmanlı Beyliği’nin Ortaya Çıkışı ve Osman Bey

Osmanlı Beyliği’nin Ortaya Çıkışı ve Osman Bey

Osmanlı Beyliği’nin kurucuları, devlete adını veren ailenin kökeni ve ilk dönem siyasi hadiseler hakkında kaynaklara dayalı sağlam bilgilere ulaşmak kolay değildir. Mevcut kaynaklardan elde edilen efsanevi bilgilerden tarihi gerçekleri tam olarak ortaya koymak oldukça zordur. Bu yüzden birçok tarihçi ilk Osmanlı kroniklerini yeniden yorumlayarak Osmanlıların kimliği ve beyliğin ortaya çıkışını açıklamaya çalışırlar. Tarihi şahsiyet olarak çağdaş bir Bizans kaynağında adı geçen Osman Bey’in dışında onun ataları, bulunduğu yere gelişi, beyliğin teşekkülü konusu, en eskisi Osman Bey’in ortaya çıkışından yüz yıl sonra kaleme alındığı bilinen ilk Osmanlı kaynağı (Ahmedi’nin Tarihi, XIV.yüzyıl başı) ve onu takip eden XV. asır ortalarında çoğu Fatih Sultan Mehmed ve II. Bayezid çağında yazılmış Osmanlı tarihlerine dayalı olarak aktarılmıştır. Bu yüzden bu kaynakların kullanımı gerekli karşılaştırmaların yapılmaması hâlinde sorunludur.


Osmanlı tarih geleneğinde, Osmanlı beyliğinin kurucusu Osman Bey’in ataları 1220’lerden itibaren Moğolların ortaya çıkışı sonucu Anadolu’ya akan Türkmen kitlelerine bağlanır. Bazı Osmanlı kaynaklarında Osmanlıların çıkış noktası Mahan olarak belirtilirken, diğer bazı kaynaklarda Ahlat ön plana çıkarılır. Celaleddin Harezmşah’ın 1230 yılında, Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından Ahlat’ta mağlup edilmesi ve bu bölgede yoğun bir Türkmen iskânı olduğu bilinen bir gerçektir. Görünen o ki, Osmanlıların ataları Moğolların Anadolu’ya ilerlemeleri üzerine Ahlat’tan Erzurum-Erzincan taraflarına yönelmişler, bir süre burada kaldıktan sonra eski vatanlarına dönmek niyetiyle Haleb’e kadar inmişler, sonra yeniden Pasin ovasına gitmek zorunda kalmışlar, burada iken ailenin bir kısmı ayrılmış, geri kalanlar Ertuğrul Bey liderliğinde Ankara-Karacadağ yoluyla Söğüt’e gelmişlerdir. Osmanlı kaynaklarında belirtilen bu güzergâh, XIII. yüzyıl Selçuklu tarihçisi olan İbn Bibi’nin uzun uzadıya naklettiği Harezmli gurupların Selçuklulara sığınma hadisesine ve onlara yerleşmek üzere gösterilen yerlerle büyük benzerlik arz eder. Ancak Harezmli grupları Osmanlıların atalarıyla irtibatlandırmaya yarayacak başka ipuçları yoktur. Nitekim Osmanlı kaynaklarının bu macerada ilk zikrettikleri şahıs, Süleyman Şah’tır, onun aktarılan hikâyesinin sonradan kroniklere sokulduğu anlaşılmaktadır. Osmanlı tarihlerinden bazıları (Âşıkpaşazade Tarihi, Anonim Tevârih-i Âl-i Osmanlar, Oruç Bey Tarihi), Süleyman Şah hikâyesini ön plana alırlarken, ilk Osmanlı tarihini yazan Ahmedi, Sultan Alaeddin ile Gündüz Alp’in ilişkilerine temas eder, ancak Gündüz Alp’in nereden geldiğini belirtmez. Fatih Sultan Mehmed döneminde eserlerini yazan bazı tarihçiler (Enveri), hanedanın atalarından birini Şah Melik olarak anar ve onları Urfa’dan yola çıkarır, Sultanönü’ne (Eskişehir bölgesi) getirir. Aynı dönem tarihçilerinden bir diğeri (Şükrullah) ise Osmanlıların Selçuklu soyu ile birlikte Anadolu’ya geldiği iddiasındadır ve onları Karacadağ’a yerleştirir. Bir başka tarihçi ise Ahlat’ı temel alarak bunların önderleri olan Kayık Alp’den bahseder ve yine Osman Bey’in atalarının Ankara-Karacadağ’a geldiklerini belirtir (Karamani Mehmed Paşa). Süleyman Şah’ı bir tarafa bırakırsak kaynakların üzerinde birleştikleri şahsiyetler, Gök Alp, Gündüz Alp, Ertuğrul, Sungur Tekin, Göndoğdu, Sarıyatı ve Osman Bey’dir. Bunlardan çıkarılabilecek sonuç ise, diğer bazı maddi kaynakların delaletiyle, Gündüz Alp- Ertuğrul ve Osman Bey silsilesidir. İlk Osmanlılardan tespit edilebilen ve üzerlerinde belirli bir mutabakat oluşan bu üç sima, aynı zamanda üç nesli işaret eder ve en azında aileyi 1220’li yıllara kadar uzatır. Bunun dışında kroniklerde yer alan ve bugün bazı Osmanlı tarihlerinden tekrarlanan şecereler oldukça güvensizdir.

Osmanlı kaynaklarının menkıbevi bilgileri daha çok Osman Bey’in şahsında toplanmış gözükmektedir. Onun babası Ertuğrul ve kardeşleriyle olan ilişkileri, gazanın lideri vasfını kazanışı, Şeyh Edebali ile olan bağı epik bir tarzda anlatılır. Bunlar yapılırken araya türlü efsaneler eklenir, devletin teşekkülü idealize edilir. Ancak Osman Bey’in adını veren dönemin tek çağdaş tarihi, Pachimeres tarafından yazılmış olup 1260-1307 yılları arasındaki olayları anlatan bir Bizans kroniğidir. Bu eserde de onun adı dışında ataları hakkında hiç bir bilgi yer almaz. Bu kaynak, Osman Bey’in tarihi bir şahsiyet olduğunu açık bir şekilde ortaya koyar. Onun babasının adının Ertuğrul olduğu yolundaki bilgi ise Osman Bey’e ait olduğu tespit edilen bir sikkeye dayanır. Ancak bu paranın sahte olduğu hakkında ciddi şüpheler vardır.

Osman Bey’in tarihi bir şahsiyet olarak Kayı boyuna mensup olduğunda Osmanlı kaynakları ittifak etmektedir. Yine bazı araştırıcılar böyle bir irtibatın sonradan uydurulmuş olduğu görüşündedirler (P. Wittek, F. Köprülü, F. Sümer). Bununla beraber Osmanlı hanedanının Kayı boyuna mensup olduklarına dair gelenek, XV. yüzyılda hanedan tarafından resmi bir kabul görmüştür. Öte yandan XV. ve XVI. asra ait tahrir defterlerine yansıyan bilgiler, Osmanlıların ortaya çıktığı ana coğrafyada (Bursa-Eskişehir-Bolu hattı) Kayıların açık izlerini gösterir.

Bütün bu tartışmalar bir tarafa bırakılırsa Osman Bey’in ilk teşkilatının Türkmen boy sisteminin bir yansıması olduğuna şüphe yoktur. Nitekim parçalara ayrılan boyların “bölük” denilen savaşçı guruplar oluşturduğu ve her bölüğün idarecisinin adıyla anılmaya başlandığı anlaşılmaktadır. Osman Bey’in de bu gibi savaşçı bölüklerden oluşan toplulukta ön plana çıktığı, Pachimeres’in (ö.1310) onun adını vermesinden anlaşılmaktadır. Bu durum Osman Bey’in giderek kendi aşireti içinde güçlenmesi, Bizans ile mücadelesi sonucu şöhretinin her tarafa yayılması ve bir beylik kurma sürecini başlatmasıyla ilgilidir. Onun liderliğinde toplum yapısında önemli değişiklikler olmuş, zamanla uç bölgesinin biraz dağınık ve karışık yapısına çeki düzen verilerek bir beylik-devlet hâline dönüşecek temel siyasi unsurlar oluşmuş ve siyasi hâkimiyetin doğuşu gerçekleşmiştir.

Osmanlı beyliğinin diğer Türkmen beylikleri gibi ortaya çıkışında, XIII. yüzyılın ikinci yarısında Selçuklu Anadolu’su ile Bizans Anadolu’sundaki siyasi gelişmelerin önemli rolü olduğu açıktır. Osmanlıların Eskişehir’den Bursa hattına kadar uzanan ve biraz kuzey yönüne kayan sahada faaliyet göstermeye başlaması, Osmanlı kaynaklarında daha ziyade Selçuklu Sultanı Alaeddin ile Ertuğrul, yahut Osman’ın bu bölgedeki müşterek askeri harekatıyla irtibatlandırılır.

Bu kaynaklarda anlatılanları tarihi olarak kıyaslamaya yarayacak dönemin çağdaş kaynaklarında (İbn Bibi ve Aksarayî’nin Selçuklu Tarihleri) herhangi bir açık ibare bulunmamaktadır. Ancak Osmanlı kaynakları Osmanlıların faaliyetlerini karıştırmalar ve kulaktan dolma bilgilerle bu dönemin siyasi ortamına yerleştirmeye itina göstermişlerdir. Mesela çok ehemmiyet verilen Karacahisar’ın fethi Osmanlı tarihlerinde devletin ortaya çıkışının ve Selçuklu Sultanı ile olan bağın temeli, dönüm noktası olarak ele alınır. Fakat dönemin Selçuklu kaynakları bu konuda tamamıyla sessizdir. Bu bakımdan Selçuklu ve Bizans kaynaklarının XIII. yüzyıl Anadolu’su için anlattıklarına dönmek, söz konusu kaynaklarda adı geçmese de Osmanlıların da teşekkülüne yol açacak siyasi ortamı ve çerçeveyi anlamak bakımından önemlidir.

Ak, Mahmut. (2016). Kuruluş Devri Osmanlı Tarihi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi.

Hakkında Bilge Türk

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*