Anasayfa / Tarih Bilimleri / Makaleler / Özbekistan’dan Kerkük’e Akrabalık Ve Hitap Kelimelerimiz
Buhara & Kerkük
Buhara & Kerkük

Özbekistan’dan Kerkük’e Akrabalık Ve Hitap Kelimelerimiz

Kerkük ağzı ile Özbek Türkçesi arasında gözlemlediğimiz akrabalık ve hitap kelimelerinin benzerliklerini ve ortaklıklarım ele alarak millî varlığımızın temeli olan dilimizin, kültürümüzün birliğini gözler önüne serme­ye çalışacağız. Bu çalışmamızda ele aldığımız Kerkük ağzı, bilindiği gibi, Oğuz Türkçesi içinde, Azerbaycan Türkçesinin bir ağzı olarak ele alınmaktadır (Ercila- sun 1993b, 114-115; Saatçi YLT, 211). Öte yandan Özbek Türkçesi Karluk Türk­lerinin bugünkü nesillerinin kullandığı bir lehçe olup tarihteki Çağatay Türk yazı dilinin devamıdır (Yaman 1994, 149). Bu iki lehçenin konuşulduğu alanlar ara­sında binlerce km’lik bir mesafenin bulunduğu ve her iki lehçenin zaman içinde farklı yabancı dillerle temas ettiği de göz önüne alındığında, aşağıda sıralayacağı­mız kelime ortaklıklarının ve benzerliklerinin, Türk dilinin ve kültürünün devam­lılığı açısından ne derece önemli bulgular olduğu ortaya çıkacaktır. Zira bilindiği üzere, Özbek Türkçesi, İran’a yakınlığından dolayı, bilhassa yazı dilinde, pek çok Farsça unsur barındırırken (Yaman 1994, 150; LS, X), yirminci asırdan itibaren de Rusçanm belirgin etkisi altında kalmıştır (Yaman 1994, 150; Akar 2010, 308). Kerkük ağzı da bilhassa ses yapısı ve kelime hâzinesi bakımından Arapçanm et­kisi altındadır (Saatçi 2003, 207; EH 2003, 77-78; KTS 27). Ancak Türklerde aile kuramunun her devirde kendini koruması ve akrabalık ilişkilerimizin bugün dahi canlılığını yitirmemesi akrabalık ve hitap kelimelerimizin yozlaşmadan bugünle­re aşağıdaki benzerliklerle gelebilmesini sağlamıştır.

Şimdi, iki lehçe arasındaki akrabalık ve hitap kelimelerinin karşılaştırılması yoluyla elde etmiş olduğumuz bulguları dikkatlerinize sunuyoruz.

                                                 Önder SAATÇİ

 

Buhara

Buhara

Özbek Türkçesinde ve Kerkük ağzında hitap sözleri

 

Özbek Türkçesinde dada kelimesi, Kerkük ağzında olduğu gibi, babaya hi­tapta kullanılmaktadır (Kuçkartay 1997, 259; KTS 131). Bununla beraber, “dede”

kelimesi Kerkük’te çeşitli ekler alarak dede-we, dede -si, dede-m dede-si şekille­riyle erkekler arasında birbirine samimiyetle hitap ederken söylenir. Bu hitaplarda Türk ailesi içinde babayı önde tutan anlayışın izleri oldukça belirgindir. Böylesi hitaplarla kişi, karşısındakine babası kadar değer verdiğini dile getirmiş olur. Bu kelime (dede) Kerkük ağzında ayrıca, hitap sırasında ismin önüne getirilerek un­van biçiminde de kullanılır: Dede Şemil, Dede Enwer, Dede Çetin, …

Özbek Tiirkçesindeki buvix kelimesi de Kerkük ağzında bibi şeklinde telaffuz edilmekte (KTS, 95), her ikisinde de “büyük anne” anlamı taşımaktadır (Ercilasun 1993 a, 94; LS, 88-89). Kerkük ağzında bu kelimenin ikinci hecesindeki -b- ünsü­zü, belli ki Özbek Türkleri arasında -v-’ye dönüşmüştür. Oğuz Türklerinden olan Irak Türklerinin, Orta Asya’dan uzun bir zaman önce göç ettiği ve aradaki coğrafi uzaklık dikkate alındığında böylesi bir değişikliğin gayet tabii olduğu söylenebi­lir. Bu kelimeler her iki Türkçede de hem akrabalık bildirip hem de hitap olarak kullanılmaktadır (Kuçkartay 1997, 259). Bunun yanında, Özbek Türkçesinde bü­yük anne anlamına gelen mâma kelimesi de bulunmakta (Ercilasun 1993a, 94; LS 42-43); ancak bu kelime Kerkük ağzında, mâma şeklinde telaffuz edilip yalnızca anneye hitapta kullanılmaktadır.

Özbek Türkçesindeki âka kelimesi ise Kerkük ağzında zamanla değişerek ağa biçimine girmiştir. Bununla beraber, Özbek lehçesinin bazı ağızlarında âğa biçiminde de söylendiği görülür (LS, 8-9). Özbekler arasında, aile içinde büyük kardeşe hitap ederken ağabey anlamında (Ercilasun 1993 a, 94; LS, 8-9) kadın da kocasına saygıyla hitap ederken Sâdılf Âkâ, İkram Âkâ,… (Kuçkartay 1997, 260) şeklinde kullanılan bu kelime; Kerkük ağzında babaya veya dedeye hitapta kullanılır (KTS, 55).

Bundan başka, iki Türk lehçesi arasında, yakın akrabalık bildiren daha başka adlarda da ortaklıklar bulunmaktadır: Meselâ, Özbeklerde babanın erkek kardeşi­ne âmâki, annenin erkek kardeşineyse tâğa denmektedir (LS, 130-131; 152-153). Bunlar, Kerkük ağzında bazı ses değişmeleriyle ‘emmi, dayı biçimlerinde söylenir (KTS, 74). Söz konusu kelimeler her iki lehçede de hem akrabalık anlatmakta hem de hitapta kullanılmaktadır. Bu kelimelerin, yabancılara hitaptaki kullanım şekilleri de her iki Türkçede benzerdir. Söylediklerimizi şu örneklerle açıklamaya çalışalım:

Özbekler arasında akraba olmayan ve tanınmayan kişilere hitap ederken,

  • Âmâki bııgiin hâftânirj ifaysi kimi? (Amca, bugün günlerden hangi gün?) gibi bir cümle kurulurken (Kuçkartay 1997, 264) aynı soru Kerkük ağzında,
  • ‘Emmi bııgiin ne giinidi? (Amca, bugün günlerden nedir?) biçiminde bir cümleyle ifade edilmektedir. Bundan başka, Kerkük’te aynı maksatla ‘emmi ke­limesinin yanı sıra dayı kelimesinin de sıklıkla kullanıldığı görülür. Burada ekle­memiz gereken bir husus da Kerkük ağzında dayı kelimesi akraba olmayan ama tanıdık kimseler için, isimden önce gelmek üzere, bir unvan olarak da kullanılır: Dayı İlâdır, Dayı Mıstafa, Dayı ‘Eli (Ali), …
Kerkük

Kerkük

Türk kültüründe ailenin yerinin ne kadar önemli olduğu çok iyi bilinir. Bun­dan dolayıdır ki Türk ailesinde fertler, birbirlerine hitap ederken sevgi ve saygıyı kalıcı kılan bazı kalıplar geliştirmişler, asırlarca da bu ifade kalıplarını kullanarak hem aile kurumunu ayakta tutmayı başarmış hem de varlıklarını sürdüregelmiş- lerdir. Bu bağlamda, her iki Türkçede de anne babanın, çocuklarına hitap ederken “oğlum, kızım” diye seslendikleri sıklıkla görülür. Bunun yanında, erkek çocuk­lara sevgiyle seslenirken Kerkük ağzında aslan, Özbek Türkçesinde ise ürslân (Kuçkartay 1997,260) denir. Burada görülen ses değişmelerini de yukarıdaki gibi tarihî ve coğrafi sebeplere bağlamak mümkündür.

Aile fertlerinden karı kocanın birbirlerine hitapları ise her iki Türkçede ol­dukça çeşitli, taşıdığı anlamlar bakımından da pek zengindir. Buna göre, Özbek ailelerinde erkek, karışma âyâsi, âyisi (annesi); kadın da kocasına âdâsı, dâdüsî (babası) diye hitap etmektedir. Özbek Tiirkleri arasında bundan başka erkeğin, karısına büyük kızının adıyla; kadının da kocasına büyük oğlunun adıyla hitap etmesi söz konusudur (Kuçkartay 1997, 260). Bu hitap tarzlarıyla, karı koca ara­sındaki bağın çocuğa dayandığı sezdirilir (Kuçkartay 1997, 260). Kerkük ağzın­daysa bu kullanım biraz daha güçlendirilerek ailenin en büyük erkek çocuğunun adını anarak erkek, karısına (Şahap) nenesi’, kadın da kocasına (Şahap) babâsı biçiminde hitap etmektedir (Zabit 1964, 43). Erkeğin, karısına adıyla ve saygıyla hitap ettiği durumlarda ise her iki Türkçede, kadının adından sonra ”-han” ekinin getirildiği gözlenmektedir: Selime-hân, Halime-han (Özb. T.) (Kuçkartay 1997, 260). /Behiye-han, Se‘diye-han (Ker.).

Yukarıda verilen çeşitli akrabalık adları ve hitap örnekleri aile içinde saygı ve sevginin dışa vurumunun göstergeleridir. Türkler bu duyguları zaman içinde aile sınırlarının dışına da taşırarak hısım oldukları insanlara bile aralarındaki ya­kınlığı anlatan adlar vermişlerdir ki gözlemlerimize göre Türkçemiz bu yönden dünya dilleri arasında en zengin olanıdır, denebilir. Biz bu çalışmamızda hısımlık adlarımızdan yalnızca “kuda” üzerinde duracağız. Söz konusu kelime biraz farklı kullanımlara sahip olsa da ele aldığımız iki lehçede de görülmektedir. Buna göre, Ifiıdâ Özbek Türkçesinde “dünür” anlamına gelirken (LS, 194-195) dünürlerin birbirine hitaplarında da kullanılır (Kuçkartay 1997, 261). Kelimenin, Kerkük ağzındaki kullanımı ise Ifeyîn Ifiıda ikilemesiyle sınırlı olup erkek ve kadının her birinin diğerine göre akrabaları anlamına gelmektedir (KTS, 233).

Her iki Türk topluluğu, bir de kişilerin mesleklerini göz önünde tutarak hitap şekilleri geliştirmiştir. Karşılaştırdığımız iki Türkçede de bu amaçla kullanılan usta, ustad kelimelerinin ortak olduğu görülmektedir. Bu kelimelerden usta Ker­kük ağzında daha çok zanaatkârlara, ustad ise öğretmenlere hitapta kullanılmak­tadır. Özbekler arasında da durum farklı değildir. Ancak, bu kelimeler Kerkük ağzında hitap kelimesi olmasının yanı sıra zanaatkârlarm ve öğretmenlerin adın­dan önce unvan olarak da kullanılır: Usta Yüsîf, Usta Enwer, Usta Kerim; Ustad Nihad, Ustad Etımed, Ustad Nazif,…

Özbek Türkleri ile Kerkük Türklerinin hitap biçimlerindeki ortaklıklar, ben­zerlikler yalnızca birtakım kelimelerde görülmemekte, Türkçenin ekleri de hitap­ta sıkça kullanılmaktadır:

Her iki Türkçede “-han” [1] eki yukarıdakinden başka, tanınmayan kadınlara saygıyla hitap ederken de kullanılmaktadır: Eşe-han (Ayşe Hanım), Leyle-han(- Ker.), Selime-hân (Özb.T.) (Kuçkartay 1997, 258).

Sevgi, küçültme, acıma bildiren -ginâ (Özb. T.) / – kana (Ker.) ekinin de her iki Türkçede aynı maksatla kullanıldığı görülmektedir:

  • Uzaa yol bâlâ-ginâ-ni çartatib koydi. (Özb. T.) “Uzun yol çocukcağızı yor­du.” (Kuçkartay 1997, 259).
  • O bala-kana necedi? (Ker.) “O çocukcağız nasıldır?”

-kay (Özb. T.) / -ka / -aka (Ker.)[2] eki de her iki ağızda ortak ek olup kendin­den küçük ve tanınmayan çocuklara sevgiyle hitap etmeye yarar:

  • Bâla-kây, velosipedni yolniy çetige çılfarib Ifoy. (Özb. T.) “Çocuk, bisikleti yolun kenarına çıkar.” (Kuçkartay 1997, 265)
  • Oğlan-aka ge bira. (Ker.) “Ey oğlan, buraya gel.”
  • can (Özb. T.) / can (Ker.): Bu kelimenin kullanımında iki Türkçe arasında biraz farklılık görülmekle beraber her ikisinde de sevgi belirtir. Özbek Türkçesin- de kelime ekleşerek hitap edilen kişinin adından sonra söylenir (Kuçkartay 1997, 259,265), Kerkük ağzında ise ekleşme görülmeyip kelime ünlem göreviyle küçük çocuklara karşı sevgi sözü olarak kullanılır. Kerkük’te bu kelimenin, böylesi bir biçimde, daha çok kadınlarca kullanıldığını da bilhassa belirtmek isteriz.

Bildirimizin bu bölümünde, iki Türk topluluğunda, insanların kendilerini ta­nıtırken ve karşıdakine hitap ederken kullandıkları resmî künye sistemlerine de kısaca değinmeyi uygun gördük. Buna göre, Özbekistan’da Sovyetler döneminde, resmî dairelerde kişilerin baba adlarının sonuna Rusça ekler getirilmiş resmî ka­yıtlar bu şekilde tutulmuştur: Âkrâm Sâlimoviç, Salimâ Nâbiyevna,… Ancak son yıllarda, isimden sonra nesep adım anarak veya isme baba ismi ile birlikte “oğlu, kızı” kelimelerini ekleyerek künye kullanımının yaygınlaştığı da görülmektedir: Adil Polat, Kârim İkrâmoğlı,… (Kuçkartay 1997, 265). Kerkük’te ise durum epe-yice farklıdır. Bu yörede Arap künye sistemi gereğince kişinin adı ile birlikte ba­basının ve dedesinin adı anılarak künye oluşturulmakta, resmî kayıtlar bu yolla tutulmaktadır. Ancak, Kerkük’te birçok ailenin lakab(sülale adı)ı da bulunmakta, aileler toplumda bu lakaplarla tanınmaktadır (Hürmüzlü-Pamııkçu 2005, 89-90; Saatçi 2009, 37-56). Irak Türkmenleri Türkiye’ye yerleşip Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduklarında ise çoğu zaman lakaplarını soyadı olarak tescil ettirmekte­dirler. Bundan başka, Irak’ta, özellikle Saddam Hüseyin döneminde, yeni doğan çocuklara isim verme konusunda, Irak Türkleri bazı sıkıntılarla karşılaşmışlardır. O dönemlerde Irak Türklerinin, çocuklarına Türkçe isim vermeleri yasaklanmış; onlar da bu durum karşısında, çocuklarına, ya Kur’an-ı Kerim’den seçilen veya kaynağını İslam dininden alan adlar vermeye başlamışlardır. Bu tutum, bir taraf­tan Araplaştırma politikalarına karşı sessiz bir tepkiyi barındırırken diğer taraftan Irak Türklerinin, dili ve dini aynı derecede mukaddes gördüklerinin bir işaretidir, denebilir.

Bildirimizde incelediğimiz Özbek Türkçesi ile Kerkük ağzı akrabalık ve hi­tap kelimelerini Türkiye Türkçesiyle de karşılaştırdığımızda şu bulgulara ulaşıl­maktadır:

âmâki (Özb. T.) ~’emmi (Ker.)[3], gibi akrabalık anlatan kelimelerle -ginâ (Özb. T.) / -kana (Ker.)[4], -kay (Özb. T.) ~-ka/ -aka (Ker.) sevgi ve küçültme ek­leri Türkiye Türkçesinde yaygın değildir.

Özbek Türkçesi ve Kerkük ağzında kadınlara hitapta kullanılan -hân (Özb. T.)~ -han (Ker.) eki Türkiye Türkçesinde “hanım” biçiminde kullanılırken; usta, ustad ve can kelimeleriyse Türkiye Türkçesinde benzer kullanım biçimleriyle yer almaktadır..

Dâdâ(Özb. T.) ~dede(Ker.), buvi (Özb. T.) ~bibı (Ker.), mâmâ (Özb. T.) ~ mâma (Ker.), kudâ (Özb. T.) ~lçByin fyuda(Ker.), kelimeleri ise Türkiye Türkçesi ağızlarında bazı nüanslarla da olsa görülmektedir.[5]

Akü (Özb. T.) ~ ağa(Ker.), arslân (Özb. T.) ~aslan (Ker.), tâğa (Özb. T.) ~ dayı (Ker.) gibi kelimelerse Türkiye Türkçesinde de görülen hitap ve akrabalık kelimeleridir.

Sonuç

Bütiin bu tespit ve değerlendirmelerden sonra da şunları söyleyebiliriz: Oğuz boylarından olan Irak Türklerinin Orta Asya’dan göç etmesi üzerinden uzun asır­lar geçmesine, bu süreçte, ele aldığımız her iki lehçenin de farklı yabancı dillerin etkisinde kalmalarına rağmen Kerkük ağzı ile Özbek Türkçesindeki birçok ak­rabalık ve hitap kelimesi bugün dahi benzer anlamlar ve kullanım biçimleriyle yaşamaktadır. Hatta, Kerkük ağzındaki bazı akrabalık ve hitap kelimelerinin an­lam ve kullanım bakımlarından Özbek Türkçesine, Türkiye Türkçesinden daha yakın olduğu da gözlemlenmektedir. Bu durum, milletimizin asırlarca kendisini bir arada tutan en önemli kültür unsuru olan dilini ve içinde barındırdığı kültür zenginliklerini biitün zorluklara rağmen yaşattığım ve millî varlığını geliştirerek bugünlere taşıdığını göstermektedir.

KISALTMALAR:

  1. : Bakınız.

Ker. : Kerkük ağzı

KTS       : Kerkük Türkçesi Sözlüğü (Habib Hürmüzlü)

LS           : Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü I (Ahmet Bican Ercilasun)

Nu.  : numara

Özb. T. : Özbek Türkçesi

  1. : sayı
  2. : sayfa

Yay. : Yayınları.

İŞARETLER :

Â, â : açık(geniş) e
a : uzun a
â : a- o arası ses
E, e : uzun e
ğ : gaym i
İı : ha c
b : hırıltılı h t
1 : ı – i arası ses
: n – g arası ses
: art damak k’si <3
i : ayııı t
w : çift dudak v’si

 

DİPNOT

[1]   Günay Karaağaç, akrabalık ve unvan bildiren bazı kelimelerin sık kullanılmasından dolayı fazlaca yıprandığını, han eme-si tamlamasının da eriyerek hanım şekline dönüştüğünü bildirir. Özbek Türkçesi ve Kerkük ağzında görülen -han ekinin de böylesi bir ses olayından sonra ortaya çıktığı söylenebilir (bk. G. Karaağaç 1989, 88).

[2]   Kerkük ağzında bu ekin ünsüzü kaim ünlü yanında da ince telaffuz edilir (Bayatlı 1996, 376).

[3]   Karşılaştırdığımız bu iki lehçede “amca” anlamına gelen kelimeler Arapçadaki ’em kelimesinin ses değişmelerine uğramış şekilleridir. Amca kelimesinin kökeni ve tarih boyunca geçirdiği ses değişmeleri hakkında geniş bilgi edinmek içinse bk. Tekin 1960, 283- 294.

[4]   Bir Oğuz grubu Türkçesi olan Kerkük ağzında görülen bu ek Kıpçak Türkçesine ait olup Eski Anadolu Türkçesi ve bugünkü Türkiye Türkçesinde görülmemektedir (Coşkun 2001, 599-614.).

[5]   Bu kelimelerin Anadolu ağızlarındaki karşılıkları için Türk Dil Kurumunca yayımlanan Derleme Sözlüğü’ne bakılmalıdır.

KAYNAKÇA

AKAR, Ali (2010), Türk Dili Tarihi, Ötüken Yay., İstanbul.

BAYATLI, H. Kemal (1996), Irak Türkmen Türkçesi, TDK Yay., Ankara.

COŞKUN, Volkan (2001), “-ginâ ve -râq Eklerinin Tarihî Türk Şiveleri ve Özbek Türkçesinde Kullanışları”, Türk dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, Güz-II, S: 12/2, s. 599-614.

ERCİLASUN, A. Bican (1993a), “Türk Lehçelerinin Anlaşılmasında Dikkat Edilecek Noktalar”, Türk dünyası Üzerine İncelemeler, Akçağ Yay., Ankara, s. 76-99.

_ (1993b), “Irak Türkleri Dil ve Edebiyatı”, Tiirk dünyası Üzerine İncelemeler,

Akçağ Yay., Ankara, s. 111-124.

____  (ve diğerleri) (1992), Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü I, TC Kültür

Bakanlığı Yay., Ankara. (LS)

HÜRMÜZLÜ, Erşat (2003), E ’t-Turkmân ve’l-Vatani’l-İraki, Kerkük Vakfı Yay., İstanbul.

(EH)

HÜRMÜZLÜ, Habib; PAMUKÇU, Ekrem (2005), lrak’ta Türkmen Boy ve Oymakları, Global Strateji Enstitüsü TİKV Yay., Ankara.

HÜRMÜZLÜ, Habib (2003), Kerkük Türkçesi Sözlüğü, Kerkük Vakfı Yay., İstanbul. (KTS)

KARAAĞAÇ, Günay (1989), “Dişilik veya Küçültme Ekleri mi?”, Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları V, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay., İzmir.

KUÇKARTAY, İristay (1997), “Özbeklerde Hitap Kültürü”, Türk Dili, Eylül, C. 1997/11,

  1. 549, s. 257-266.

SAATÇİ, Suphi (2003), Tarihten Günümüze Irak Türkmenleri, Ötüken Yay., İstanbul.

____  (2009), Irak Türkmen Boyları ve Yerleşme Bölgeleri, Kerkük Vakfı Yay.,

İstanbul.

SAATÇİ, Önder (1999), Kerkük, Diyarbakır, Şanlıurfa ve Harpııt Ağızlarının Fonetik ve Morfolojik Mukayesesi, Gazi Üniversitesi SBE Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara. (Saatçi YLT)

TEKİN, Talat (1960), “‘Amca’ ve ‘Teyze’ Kelimeleri Hakkında”, TDAY Belleten 1960, s. 283-294.

YAMAN, Ertuğrul (1994), “Özbek Türkçesi Üzerine Birkaç Söz”, Türk Dili, Şubat, C. 1994/1, S. 506, s. 149-152.

ZABİT, Şakir Sabir (1964), Kekiik’te İçtimai Hayat, Zaman Basım Evi, Bağdat.

 

 

TÜRK DÎLÎNÎN VE EDEBİYATININ YAYILMA ALANLARI BÎLGÎ ŞÖLENİ BİLDİRİLERİ

Yayıma Hazırlayanlar

Nevzat ÖZKAN Bayram DURBÎLMEZ

Hakkında Abdullah Cinkara

Bir yorum

  1. doğan ne demek acaba… ben kardeş demek diye biliyorum doğru mu

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*

x

Check Also

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı

23 Nisan Çocuk Bayramı’nın Ortaya Çıkışı ve 1922-1929 Yılları Arasında 23 Nisan Kutlamaları

23 Nisan 1920’de Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Ankara’da açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi Türk halkının ...