Anasayfa / Köşe Yazıları / YAVUZ SULTAN SELİM VE OSMANLI HİLAFETİ MESELESİ

YAVUZ SULTAN SELİM VE OSMANLI HİLAFETİ MESELESİ

 

YAVUZ SULTAN SELİM  VE OSMANLI HİLAFETİ MESELESİ

               Aynur TÜRKECAN

 

              Hilafet veya Halifelik ; Hz. Muhammed’in vefatından sonra  onun yerine gelen yönetim makamıdır. Bu  makamda olan kişiye de halife denir.

Bilindiği üzere Hz. Peygamberin 632 yılında vefatından sonra ilk halife Hz. Ebubekir olmuştur. Aslında Hz. Peygamber kendisinden sonra , hilafeti hiçbir zaman bir kimseye açıkça ta’yin etmemiş, ancak hastalığında Hz. Ebubekir’i imamlığa ta’yin etmesi üzerine  , vefatından sonra  O’nun halifeliğine işaret edilmiştir.[1]

Hulefa-i raşidin[2] denilen  dört halife döneminden sonra Emevi devletine , daha sonra da Abbasilere[3] geçen halifelik ;  1258 yılına kadar Abbasi devletinde devam etmiştir. Bu tarihte Moğol- İlhanlı hükümdarı Hülagü’nün  Bağdat’ı ele geçirip yağmalaması  ve dönemin halifesi Mustasım Billah ‘ı öldürtmesinden sonra  İslam dünyası 3 yıl süreyle halifesiz kalır.   Bu dönemde İslam dünyasının güçlü devleti konumunda olan  Memlukluların  komutanı   Baybars

( ki sonradan Memluk hükümdarı olmuştur) , 1260 tarihinde Ayn Calut savaşında İlhanlıları mağlup edip Bağdat’ı geri alınca , son halifenin soyundan olan bir kişiyi [4] Kahire’ye götürüp, dini otoritelerin onayıyla ve “ el-mustansır” ünvanıyla halife ilan ettirip  hilafet makamını  tekrar ihdas eder. (1261)   Ancak  bu yeni ihdas edilen Hilafet makamı  sadece semboliktir. Zira bundan önceki halifeler hem devlet başkanı hem de dini lider konumundayken , Memlukluların kurduğu bu yeni makam sadece dini yetkilerden oluşturulmuştur ve herhangi bir idari yetkisi  bulunmamaktadır. Bu yeni hilafet makamı 1517 tarihine kadar Memlukluların elinde  devam etmiştir.

Esasen  İslamiyet’in geniş bir coğrafyaya yayılması ile birlikte değişik zamanlarda  ve yerlerde bazı sultanlar kendi topraklarında  halife unvanını kullanmışlardır. Bu anlamıyla hilafet bir hükümranlık ifadesi olarak değerlendirilmiş ve meseleye şer’i bir dayanak bulabilmek için “Hakka riayetle adaleti yerine getiren ve şeriatı uygulayan sultanlar kendi ülkelerinde halife sıfatını kullanabilirler” şeklinde yorumlar yapılmıştır.  Bu bağlamda ,  sultan 1. Murad ‘dan itibaren  Osmanlı sultanları da bu geleneğe uyarak halife ünvanını kullanmışlardır.[5]

Yavuz’un  Doğu Anadolu’ da hakimiyeti sağlamlaştırmak için  düzenlediği ve Şah İsmail’i hedef  alan yeni bir seferini sonradan , Memluk sultanı Kansı Gavri’nin Suriye’ye ordusu ile gelmesi[6] nedeniyle   Memluklu Devleti üzerine  çevirmesi , İslam dünyasının dini liderliğini elde etme amacına yönelik  bir hareket olarak değerlendirilebilir.

Bu arada şunu da belirtmek gerekir ki  Sultan Gavri’nin yanında Şehzade Ahmet’in oğlu Kasım da bulunmaktadır.   Sultan Selim  , Sultan Gavri’nin  kalabalık bir orduyla Halep’e inmesini, Şah İsmail’le birlikte hareket ettiğinin açık bir göstergesi olarak yorumlayıp  İstanbul’dan fetva ister. Gelen fetvada  Kızılbaşlarla  ortak hareket edenlerin durumunun onlarla aynı olduğu belirtilmiş  bu da     Sünni bir güce karşı yapılacak askerî operasyonun dini gerekçesini teşkil  etmiş oldu.[7]

İşte bu gelişmeler doğrultusunda , İslam Dünyasında ayrımcılık çıkaran Şii Safevi  devletine karşı başlatılan bir seferin  Sünni olan Memluk Devleti üzerine çevrilmesi  Yavuz’un;  Sünni İslam alemini  tek bir  çatı altında birleştirerek  , Şii lik karşısında güçlü bir  Sünni egemenliğini oluşturmak bunun için de  hilâfetin  Osmanoğulları’na   devrini sağlamak gerektiği düşüncesiyle   hareket ettiği  düşünülebilir .  Zira  Yavuz Selim ‘in 1517 de Mısıra yönelik  yapılan Ridaniye  seferinden sonra  Kahire’ye  girip  Mısır tahtına oturduktan sonra , 6 Temmuz ‘da Mekke Şerifi Berakat’ın oğlu  Ebu Nümey ,  Sultan Selim’in huzuruna çıkarak kutsal emanetler ve Kabe’nin anahtarlarını  sunmuştur.  Böylece Haremeyn’in idaresi Osmanlı Devleti tarafından resmen üstlenilmiş oluyor ve Sultan Selim de kendisini Haremeyn’in hizmetçisi  (Hâdimü’l –Haremeyn)  olarak nitelendirmiştir.[8]

Yavuz ‘un Hâdimü’l –Haremeyn  unvanını almasını, onun halifeliği  de kendi şahsına aldığı şeklinde değerlendirmemek gerekir. Çünkü ; Sultan Selim Kalat’ül Cebel ‘de mısır tahtına oturmakla bir bakıma Memluk sultanının varisi olduğunu göstermeye çalışmış ve halifelikle ilgili herhangi bir tasarrufta bulunmamıştır. Çünkü Osmanlılarda biliyorlardı ki hilafetin  ; genel kanı olarak hilafetin şartlarından birisi de kureş kabilesinden olmak idi.[9]  Onun için Haremeyn’in koruyucusu, hizmetkârı olmak hilafetten daha değerli bir vasıftır. Sultan Selim’in asıl amacı ; İstanbul’u bir hilafet merkezi yapmaktır. Bunun için de halife 3. Mütevekkil Alellah  ile birlikte bazi önemli alimleri, sanatkarları ve kutsal emanetleri İstanbul’a göndermiştir.   Bununla birlikte  hilafetin İstanbul’da  bir törenle Sultan Selim’e devredildiği yolundaki bilgilere dönemin kaynaklarından hiç birinde rastlanmamaktadır.  Dönemin bizzat Sultan Selim adına  yazılmış olan SELİMNAME  adlı kaynağında böyle bir devir teslimin  yapıldığı belirtilmemiştir.    Aslında devir teslim meselesi , 18 .yy da İran da safevi devrinin sona ermesi ve  Afganlı Sünni Eşref Han’ın İran tahtına hakim olması üzerine , Osmanlı idarecilerinin  , İslam’ın  tek idarecisinin kendileri olabileceği  düşüncesinden hareketle hilafeti üstlendiklerini göstermek için ortaya koydukları bir tez olarak ortaya atılmıştır. [10]

Halife Mütevekkil , (son Memluk tarihçisi İbn Iyas ‘ın  verdiği bilgiye göre )  yaşam tarzının sultan Selim tarafından beğenilmemesi üzerine  Yedikule zindanında göz hapsinde tutmuş, Kanuni’nin saltanatı sırasında  serbest bırakılmış ve  Mısır’a gitmiş, 1543 ‘te  vefatetmesiyle de   Abbasi hilafeti kendiliğinden sona ermiş oldu. Bununla birlikte klasik anlamda hilafeti ilk defa benimseyen Osmanlı Hükümdarı  Kanuni  Sultan Süleyman olmuştur. [11]

Daha öncesinde  Osmanoğullarından birisinin de halife olabileceğini göstermek için ( Arap dünyasında yaygın kanaat olan Kureyş ‘den olmak kanısına binaen)  , Memluk tarihcisi İbn Hacer tarafından  Osmanoğullarının Hicaz Araplarının soyundan geldiği iddiası ortaya atılmış, hatta  ünlü Osmanlı tarihçileri Enveri ve Neşri  de bu iddiaya destek vermiş ama kamuoyunu  ikna edici  olmamış bu yüzden de Sultan Selim ve Kanuni  halife unvanını kullanmayıp Hadimü’l Haremeyn unvanını ön plana çıkarmıştır. Sonraki yıllarda  Kanuni  bu konuyla ilgili olarak alimlerin görüşüne başvurmuş ve  veziri azamı İbrahim Paşa’nın düğününde ulemaya sorup fikrî bir tartışma başlatmıştır: “Hilafet Osmanoğulları’ndan  birisi halife olabilir mi ?” tartışması.  Bu tartışmaların sonucunda  Veziri azam   Lütfi paşa 1554 te yazdığı Hilafet Risalesi ‘nde  ;”  halife olmak için soyun önemli olmadığını, Kureyş ‘den gelmek gerekmediğini ,asıl önemli olanın adil olmak” olduğunu öne sürer.  Şeyhülislam Ebussuud Efendi  de  fetvalarının altına  Kanuni  için “halife-i hilafeti  uzma” damgasını vurarak Sultan Süleyman!ın halifelik iddiasını desteklediğini göstermiştir.  Ama bütün bu uygulamalara rağmen tarihte  bilinen şudur ki ; tahta çıkarken yapılan cülus töreninde hem sultan hem de halife olarak ilan edilen  Osmanlı sultanı 2. Selim  olmuştur.[12]

Bu bilgiler ışığında   ; Yavuz Sultan Selim  ve özellikle de Kanuni  fiilen İslam dünyasının halifeliğini üstlenmiş olsa da  , resmi olarak halifeliği ilk defa  kendi uhdesine  taşıyan kişinin  Sultan 2. Selim olduğu söylenebilir.

 

[1] Mir’at-ı Kainat ; Nişancızade Muhammed bin Ahmed, cilt-1, syf 649

[2] Peygamberden sonraki ilk dört halife ;(632-661) Hz. Ebubelkir, Hz. Ömer, Hz. Osman , Hz. Ali

[3] Hz. Peygamberin amcası Abbas ‘ın soyundan gelen Ebu’l Abbas es-Seffah tarafından 750 yılında kurulmuştur.

[4] Eski halifelerden Zahir’in oğlu Ahmed

[5] ‘Hilafet’ – Casim  Avcı,İslam Ansiklopedisi , cilt 17, syf 546

[6] Kansu Gavri  bu hareketini  Sultan Selim ile Şah İsmail ‘in arasını bulmak ve  onları barıştırmak olarak ilan etmişti

[7] Feridun EMECEN , Osmanlı imparatorluğunun kuruluş ve yükseliş tarihi , syf 221-222

[8] Feridun EMECEN, a.g.e –  syf 226

[9] Mir’at-ı Kainat ; Nişancızade Muhammed bin Ahmed cilt 2, syf 487

[10] Feridun EMECEN ,a.g.e – syf

[11] Feridun EMECEN , a.g.e.- syf 229

[12] Özgür  KOLÇAK , İstanbul Üniversitesi , Yükseliş devri Osmanlı tarihi  ders pdf.- Syf 72-73

Hakkında Abdullah Cinkara

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*